[email protected] | (0212) 347 22 41

Makaleler & Yayınlar

Siyasi Yazılar

Gazeteciler niçin tutuklanıyor?
Av. Dr. Başar YALTI / Cumhuriyet 17.03.2020
NELER OLUYOR?
Av. Başar YALTI
DEMOKRATİK KURNAZLIK!..
Av. Başar YALTI
SEYFİ OKTAY'A DOKUNMAK!
Av. Başar YALTI
YARGI VE MEŞRULUK
Av. Başar YALTI
SAYGINLIK
Av. Dr. Başar YALTI
NEREYE KADAR?
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
YİNE BANA HÜSRAN, BANA YİNE HASRET VAR.
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
SON SAHNE
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
TSK YANLIŞLARININ BEDELİNİ ÖDÜYOR!
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
AVUKATIN ADI YOK
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
2012 YE GİRERKEN YARGI VE ADALET
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
İSTANBUL BAROSU NE YAPMALI?
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
BAROLARI ELE GEÇİRMEK YA DA "AHLAKSIZ TEKLİF"
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
BALYOZLA DEMOKRASİ KURULMAZ!
Av. Dr. Başar YALTI / İstanbul Barosu
AÇILIMIN HUKUKA ETKİSİ
Av. Başar YALTI / Sitemizde yayımlanmaktadır
SİYASETİN SANATI
Av. Başar YALTI / Radikal Gazetesi (01.06.1998)
YENİ ADLİ YIL VE BAROLAR
Av. Başar YALTI / Cumhuriyet Gazetesi (20.09.2008)
YARGININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ VE ÇOK HUKUKLULUK
Av. Başar YALTI / Cumhuriyet Gazetesi (27 Eylül 2007)
HERKESE DOKUNULABİLİR Mİ?
Av. Başar YALTI / Vatan Gazetesi, Mine KIRIKKANAT Köşesi 24 Nisan 2009
LAİK HUKUK VE CUMHURİYET
Av. Başar YALTI / Vatan Gazetesi, Mine KIRIKKANAT Köşesi 28 Eylül 2007
Körlük
Av. Başar YALTI / Avukat Cumhuriyet (02.12.2009)
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ GENEL KURULU ARDINDAN
Av. Başar YALTI / Yeni Yaklaşımlar 3. Sayı
YARGIÇ SORUMLULUĞU : HUKUKU KORUMAK
Av. Başar Yaltı / Cumhuriyet 8 Mayıs 2009
İRTİCAYA GÜL BAHÇESİ...
Av. Başar Yaltı / Cumhuriyet 23 Haziran 2009
Yargıç Atamaları ve Yavuz Hırsız
Av. Başar Yaltı / Cumhuriyet 29 Temmuz 2009
SEÇİMLER HAKKINDA
Av. Başar Yaltı / Sektör Dergisi : Onduline Dünyası
SEÇİMLER VE HUKUK
Av. Başar Yaltı / Sektör Dergisi : Onduline Dünyası

Gazeteciler niçin tutuklanıyor?

Tarihin öğrettiği bir gerçek vardır: İktidarlar şiddetin dozunu en çok yıkılıp giderlerken artırırlar. Tıpkı en koyu karanlığın aydınlığa en yakın zaman olduğu gibi...

Gazetecilere yönelik olarak sürdürülen operasyonlar bu kez, yirmiye yakın gazetecinin gözaltına alınması ve çoğunun tutuklanmasıyla sonuçlandı. Türkiye’de yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, siyasal iktidar tarafından yönlendirildiği yönündeki ciddi bulgular karşısında gazetecilerin tutuklanması, yargının “kuvvetli suç şüphesi”yle görevini yaptığı ya da iktidar sözcülerinin dediği gibi, “onlar gazeteci oldukları için tutuklanmadılar” söylemiyle açıklanamaz. 

Öyleyse gazeteciler niçin gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor? 

Sorunun yanıtı büyük ölçüde, tutuklanan gazetecilerin kimliklerinde saklı. 

Araştırmacı gazetecilik yapan tutkulu (tutuklu değil) gazetecilerin, “Tek Adam” yönetiminin tepkisini çeken çalışmaları arasında yaygın yolsuzluk olaylarını ortaya çıkartmaları önemli yer tutuyor. Ancak gazetecilere yönelik operasyonu tetikleyen asıl nedenin, toplumdan gizlenen bilgi ve olayların kamuoyu önüne taşınması, iktidarın servis ettiği perdeli haberlerin arkasındaki gerçeklerin ortaya serilmesi olduğu anlaşılıyor. 

“Tek Adam” yönetimi; içeride kutuplaşma, dışarıda yalnızlaşma, Suriye’deki hamlelerin boşa çıkması, verilen şehitler, göçmen sorunu, Libya müdahalesi, FETÖ borsası, yolsuzluk dosyası, hukukun sonlanması gibi “itibar” sarsıcı olumsuzlukların duyulmasını ve tartışılmasını istemiyor. Halkın gerçekleri öğrenmesi anayasal bir hak. Ama toplum üzerindeki gücünü ve denetimini yitiren “Tek Adam” yönetimi için sorgulayan akıl ve kişiler tehlikeli. Çünkü sığındıkları son kale, milliyetçilik surları gerçeklere direnemiyor, çatırdıyor. Bu ise iktidarı daha saldırgan yapıyor. Sonuç olarak iktidar, FETÖ döneminde olduğu gibi yargı sopasına sarılıyor. 

‘İktidar’ın özü değişmedi

Düşünür Louis Althusser’a göre siyasal iktidarlar ‘devletin ideolojik aygıtlarını (basın, polis, okul, aile, cami-kilise, mahkemeler...) kullanarak kendi ideolojilerini topluma kabul ettirmeye, topluma inandırmaya çalışırlar. Bu aslında bir tür “toplumsal rıza” üretimidir. Devletin ideolojik aygıtları toplumsal hayatın her alanında bulunduğundan, bunlar eliyle, yurttaşlar ve toplum, iktidar ideolojisinin özneleri olarak kolayca biçimlendirilir. Yani iktidar, üzerinde hüküm süreceği “uysal” öznesini kendisi üretir. 

Aydınlanma devrim, bireyin devlet karşısındaki konumunu özgürlükler yönünde değiştirip aklı öne çıkartınca, siyasi iktidar olgusu da değişime uğradı. Moderniteyle birlikte feodal yapı ve dinin etkisi azalmaya başladı. Foucault, “Çobanları Tanrı olunca, insanlar siyasi bir anayasaya ihtiyaç duymuyorlardı” demişti. Aydınlanma devrimiyle ortaya çıkan yeni siyasal iktidar modeli, yurttaşı özneleştirirken aynı zamanda özgürleştirerek haklarını güvenceye alan anayasal bir düzene sıçratmıştı. Ama iktidar olgusunun özü değişmedi. Yurttaşın siyasal iktidarla arasındaki ilişki, bu kez ideolojilerin, yani iktidar hedeflerinin benimsetilmesi yöntemi seçilerek yeniden kurgulandı.

Yanıltıcı propaganda

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 2002 yılında, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden de yararlanarak, Avrupa Birliği’ne katılma sürecini hızlandıracağı, demokrasinin önünü açacağı, hukukun üstünlüğünü sağlayacağı, temel hak ve özgürlükleri genişleteceği yönünde yanıltıcı bir propaganda sayesinde iktidara geldiğinde; arkasına dinci muhafazakârların dışında liberal “aydınların”, sermayenin ve “Batı”nın desteğini almıştı. Ancak kısa bir süre sonra sözde özgürlükçü AKP gitti, yerine tek sesli, siyasal İslamcı, otoriter karakterli bir AKP iktidarı geldi. 2017 referandumu ile de “Tek Adam” yönetimi anayasallaştı. Yeni AKP destekçileri olarak da dinci muhafazakârlar, iktidardan beslenenler ve “yetmez ama evetçiler” kaldı.

Yama dikiş tutmuyor

Hayallerin de bir sonu vardır.  Türkiye bugün mevcut iktidarın düşlerinin sonuna geldiği bir sürece girmiş görünüyor. İktidarın beslendiği bütün olgular etkisini yitirmiş durumda. Din sömürüsü artık etkili olmuyor. Camiler boş. Yoksulluk yardımları kimseye yetmiyor. Milliyetçiliğin karın doyurmadığı, “Çılgın Projeler”in parlak cazibesinin ağır ekonomik bedellerle ödendiğini herkes görüyor. Medyayı silah, gazeteciyi tetikçi olarak kullanmak yöntemi sonuç vermiyor. İktidar gündem yaratamıyor, yarattığı gündemlerin ise ömrü uzun olmuyor, çoğu ters tepiyor. FETÖ “öcüsünün” inandırıcılığı kalmadı. İktidar, neye el atsa artık başarısız oluyor.

Kısacası yama dikişi tutmuyor

İşte böyle bir ortamda gazetecilerin suyu bulandırması, yolsuzlukları ortaya çıkarması, gerçeklerin söylendiği gibi olmadığını kamuoyuna göstermeleri kabul edilemez bir suç ve vatan hainliği olarak gösteriliyor. Tehdit devreye giriyor. Cezaevi yolları, gazetecilerin kaderi oluyor.

Tarihin öğrettiği bir gerçek vardır: İktidarlar şiddetin dozunu en çok yıkılıp giderlerken artırırlar. Tıpkı en koyu karanlığın aydınlığa en yakın zaman olduğu gibi...

 

http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/gazeteciler-nicin-tutuklaniyor-1727645


Av. Dr. Başar YALTI / Cumhuriyet 17.03.2020
Yol Tarifi