Yargı bağımsızlığı ve toplumsal barış Hukukun ve adaletin terazisi yargıdır. Bakkaldan bir kilo elma satın aldığımız zaman, kefeye konulan ağırlık biriminin bir kilo olup olmadığından ve terazinin doğru tartıp tartmadığından emin olmak isteriz. Alış veriş yapanlarda, bu iki konuda genel bir güven duygusu önsel olarak vardır. Çünkü hem ölçü birimi olarak konulan bir kilogramlık ağırlığın bir kilo olduğu denetlenmiş ve onaylanmıştır, hem de terazinin doğru tarttığı denenmiş, sınanmış ve mühürlenmiştir. Bu iki kabule karşın tartı işlemi doğru sonuç vermiyorsa, o zaman işe satıcının hilesi karışmış demektir ki, bu davranışın karşılığında da ceza yaptırımı uygulanır. Yargı - terazi analojisinde; kefeye konan ağırlık birimi yerine pozitif hukuk kurallarını, varlık olarak terazi yerine yargı sistemini, teraziyi kullanan satıcı yerine de mahkeme ve yargıçları koyabiliriz. Terazinin doğru tartması için, sağlam bir terazi, doğru tartı birimi ve dürüst bir satıcıya gereksinim olduğu gibi, adil bir yargılama için de, doğru kural, iyi işleyen bir yargılama süreci ve dürüst yargıçlara gereksinim vardır. Yine terazi örneğinde olduğu gibi, doğru tartı ancak, ölçü birimi olan ağırlıklara ve terazinin sistemine dışarıdan karışmaların olmaması halinde gerçekleştirilebilir. Örneğin kefenin birisine dokunulması tartıyı bozar. Terazinin doğruyu tartmaması halinde, satıcı dürüst olsa bile (!) dürüst bir tartıdan söz edilemeyeceği gibi, yargılama sistemine dışarıdan yapılan karışmalarda da yargılamanın dengesi ister istemez bozulur ve verilen karar adil olmaz. Bu süreçte, yargıç dürüst olsa bile, şu ya da bu yönde etkileneceğinden adil bir yargı sonucu elde edilemez. Toplumsal barışın sürdürülmesi, hukukun uygulanması ve sonuçta adaletin sağlanmasıyla mümkündür. Toplumsal tarih bunu bize böyle öğretmektedir. Hukukun tam ve doğru bir biçimde uygulanmasının güvencesi ve egemenliğin tek elde toplanmasının ortaya çıkarabileceği adaletsizlikler bakımından, insanlığın geldiği bir aşama olarak, güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Kural koyanın, kuralı uygulayanın ve kurala uymamanın sonuçlarını denetleyenin ayrı organlar halinde örgütlenmesi; yasama, yürütme ve yargının ortaya çıkması bundandır. Bu üç organ, toplumsal hukuk düzeninin varlığını sağlar ve işlev olarak birbirlerinin hem nedenini, hem sonucunu oluştururlar. Bu üç organ aynı zamanda birbirinin güvencesidir. Ancak, organlar birbirleriyle ilgili ve ilişkili olmalarına karşın, birbirlerinden özerktirler. Özerklik (bağımsızlık) özellikle yargı organı bakımından bir zorunluluktur. Aksi taktirde, teraziye dokunmak hangi sonucu doğuruyorsa, yani işin içine hile karışmış oluyorsa, yargı bağımsızlığına aldırışsız davranmak, yargılamanın içine hile katmak sonucunu doğurur. Bunu başka türlü düşünmek mümkün ve olası değildir. Çünkü hukuk sosyal olgu olarak karşımıza çatışma biçiminde çıkar. Yargının görevi, ortaya çıkan anlaşmazlıkları ve çatışmaları çözmektir. Bir anlaşmazlığın tarafı olan kişiler yargılama sürecinde; Kuralların hukuka, hakkaniyete uygun olduğundan, Doğru kuralın kendilerine uygulandığından, Yargılamanın doğru yapıldığından emin olmak isterler. Bu konularda güven duygusunu yitirmiş kişilerin, tartısına hile katan bakkaldan alış verişi kesmeleri gibi, devlet düzenine olan inanç ve güven duyguları zaman içinde eriyip yok olabilir. Bu ise toplumsal barışı dinamitlemek anlamındadır. Böyle bir sonucun ortaya çıkmaması için, yargı organının bağımsızlığı sorunu, demokratik bir hukuk devletinde, toplumsal düzenle doğrudan ilgili bir sorun olarak algılanır. Dolayısıyla, yargının bağımsızlığı, sadece yargı organının bir talebi olmakla kalmaz, yasama ve yürütme organlarının bu bağımsızlığı yaratmak ve sürdürmesini sağlamak anlamında görevleri haline gelir. Bu genel girişten sonra, yargı konusunda günümüzde türlü biçimlerde ortaya çıkan gerilimleri değerlendirdiğimizde, mevcut siyasal iktidarın, "teraziye hile katma" günahını, yargıya dokunmaya kalkarak işlediğini açıkça söyleyebiliriz. Takiyesi sırıtır biçimde ortaya konulan bu tutuma karşı, yargıyı oluşturan yargıçlar yanında, kurum olarak barolar ve tüm avukatların başı dik, ödünsüz bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Bu aşamada hiçbir hukukçunun ve hukuk kurumunun aldırışsız, pısırık ve çekingen davranma lüksü yoktur. Gün o gün ki, elinde terazi tutan adaletin simgesi kadının gözbağını açarak, terazinin dengesini bozmaya kalkanlara hadlerini bildirmesi gerekiyor.
23.03.2007